23 Mar 2012

Bir kapı önünde oturuyorum.
Toprak bir yola bakan sokakta,  evimizin kapısında oturuyorum.
Annemi mi bekliyorum ya da babamı mı hatırlamıyorum.
Hardal renkli örgü bir pantolon var altımda, üzerimi de hatırlamıyorum.
İkindi vakti.
Ablam okuldan geldi, yiyecek birşeyler hazırlamış, ekmekarası, getirip bana verdi.
Sokakta oynayan çocukları izliyorum.Hepsi benden büyük. Dombik oynuyorlar. Taşları üstüste koyup topu fırlatıp kaçışıyorlar. 
Hava kararıyor, ablam beni çağırıyor, babam geliyor eve.
Küçük evimiz. 3 Odalı, küçücük ama.
Babam yorgun, taş çekmiş akşama kadar.
Taş ocağında çalışıyor babam. Yaşından 2 kat fazla yaşlı gösteriyor, beli ağrıyor erken uyuyor.
Ama benim matematik ödevlerimi çözebiliyor. Denklem kuruyor , nereden anlıyor, nerede öğrenmiş bilmiyorum. Çünkü babam hiç okula gitmemiş, gazete sayfalarından kendi kendine öğrenmiş okuma yazmayı...
Hep doğru sonucu buluyor. Öğretmene anlatamıyorum nasıl yaptığımı, ama sonuç doğru....

.....
Dün öğretmenler günüydü,
Ben öğretmenime hediye alamadım ama ona çiçek topladım bahçemizden.
Babamın en kıyamadığı çiçeklerinden bir buket yaptım.
Öğretmenim aldı, çok ta sevinmiş görünmedi,
Arkadaşlarımın süslü paketlerdeki hediyeleri daha çok heyecanlandırdı onu, gülümsetti.

Oysaki benim hediyem bence çok yürektendi.
Babamın en kıymetli çiçekleriydi.
Ama öğretmenimin gözünde kıymetli olmam için yeterli değildi belli ki...

....
Biz fakirdik,
Ezik görülmemizin tek legal nedeni buydu belki de.
Ama yüreğim ezik olmadı hiç,
8 yaşındaki bir çocukken bile,
İdolümüz dediğimiz öğretmenimizin,
Benim en kıymetli bildiğim çiçeklerimin yüzüne bakmayışının bende yaşattığı 'basit' ama 'bileşik' duygu,
daha erken yaşta olgunlaştırdı beni, ezmedi.

Benim babam taş ocağı işçisiydi,
Dinamitle canı pahasına toprakları delerdi.
Akşamları eve geldiğinde bel ağrısından kıvranırken bile benim ödevlerimi çözmeye çabalardı.

Onun tohumlarını ektiği , suladığı , yeşerttiği çiçekleri benim için
öğretmenimin gülümsemesinden milyon kez daha kıymetliydi.
Umurumda bile değildi.

O zaman da bunu hissetmiştim, hala bunu hissediyorum,
Yazarsam belki öğretmenim, ya da öğretmenler  okursa anlarlar diye düşündüm.




4 yorum:

alkım doğan dedi ki...

ne güzel bir yazı sevgili mor balık. çok dokunaklı. insana çocukluğunu, sokakta oynanan oyunları,arka sıralarda oturanları ve daha pek çok şeyi hatırlatıyor.
sevgiler.

Adsız dedi ki...

Bir yazıda binlerce şey anlatmışsın. Gözlerim doldu.

morbalık dedi ki...

Sevgili Alkım bir blog yetiyormuş insanı geçmişe götürmeye, aynı sahneleri yaşatmaya.,Burası benim oksijen tüpüm sanki. Hayattan yorulunca nefes aldığım. Teşekkürler güzel sözlerin için.

morbalık dedi ki...

Sevgili Luke hiç tanımadığın insanların anılarına gözlerin dolabiliyorsa, yüreği mis kokan birisin sen demektir. Teşekkür ederim.